nedenlerini sorguladığım her gecenin sabahında elim boş olarak uyandım. ellerimi izledim, titremesinin artışını fark ettim. nerede hata yaptığımı düşündüm. ya kendime sarılamıyordum ya da kendime sığınamıyordum. sığamıyordum hiçbir yere. her seferinde dolup taşıyordum. parçaları toparlıyordum yerden. ya ben bu düzene ayak uyduramıyordum ya da bu düzen istemiyordu beni daha fazla. döktüm içimi satırlara. bıçak gibi keskinleşti sözlerim. kağıt yarasından daha beterdi dil yarası. aynadakiyle yabancılaştım. insan yalnız kalamadıkça karalarmış bir şeyler, yalnız kalamadım ben kendimle. kendim yüzünden kendi kendime kalamadım. dayayamadım sırtımı hiçbir yere. dikilemedim hiçbir şeyin karşısında. kendimle savaşımı bitiremedim. çok kızgındım, çok öfkeliydim ve barışamadım kendimle.
sonra bir gün oldu, kendime sahip çıktım. tüm sözlere kulak tıkayıp bir kez olsun kendimi dinledim. adım attım bir şeylere. tam dedim evet bu sefer oldu, ben bu sefer kendimi yendim. kulağımda yankılandı o ses. "sen bencilsin, kendinden başka hiçbir şeyi düşünmedin hiçbir zaman." yere yıkıldım, kalkamadım ayağa. ufak bir göz yaşı damlayacakken gözümden, hayatımda ilk defa özne kendim olmuşken bencil ilan edildim. yine barışamadım kendimle. tükendim.
hevesim kalmadı, umudum desen hiç olmadı. okyanusun içerisinde kalakaldım. bir kıyı bulmaya çalıştım, bağırdım; sesimi duyamadım. kafamın suyun içerisinde olduğunu nereden bilebilirdim ki? beni boğanın ben olduğunu görmedim hiçbir zaman. farkına vardığımda daha da çırpınmaya başladım. çırpındıkça dibe çöktüm. daha da telaşlandım. ya hiç çıkamazsam bu okyanustan dedim kendime. sonra fark ettim. boşluğun içerisinde çırpınıyordum boşluğumu doldurmak için. oysa bazı şeyleri boşverip oluruna bıraksaydım belki de suyun üzerine çıkmış, kıyıya yüzecek gücüm olacaktı.